453 MİLYAR DOLAR BORÇ ENKAZI
Ülkemiz 5 Nisan 1994 tarihinde büyük bir ekonomik kriz yaşadı. Makro dengeler sarsıldı. Ekonomik göstergeler bozuldu. O tarihte yüksek enflasyon , aşırı faiz oranları , orantısız döviz artışları , büyük cari açık, borçlanma faiz maliyetleri, Türk lirasının değer kaybı ve devalüasyon oluşmuştu. Bu sıkıntıların bir benzeri 2001 krizinde yaşandı. Her iki dönemde oluşan ekonomik yükü yine millet ödedi. Yatırımlar durduruldu. Yüksek zamlar ve vergiler artış gösterdi. Milletimizin kazanımları kur farklarına, faiz lobilerine harcandı. Ekonomik tasarruflar kullanıldı. Bankalar iflasın eşiğine geldi. Yüzlerce şirketler battı. İşsizlik oranları arttı. İstihdamda büyük düşüş yaşandı. Yüksek faiz ve enflasyon karşısında halkın alım gücü düştü. Her iki ekonomik kriz; binlerce esnafa kepenk kapattırarak , milyonlarca insanı işsiz bırakmıştı. Sanayi üretiminde çöküş yaşandı. Hükümet ödemeler konusunda likidite sorunu yaşadı. Siyasal partiler çözüm üretemedi. Türkiye ekonomisini derinden etkileyen en ağır felaketler dönemi olarak tarihe geçmişti. Uluslararası pazarlarda ekonomik rekabet gücümüzü kaybetmiştik. Büyüme olarak geriye dönüş yaşanmıştı.
2017/2018 DİP DALGA KRİZ DÖNEMİ
2002/2014 arasında ekonomik göstergeler stabil göründü. Kamu arazilerinin, tesislerinin, kurumlarının özelleştirmesinden , sıcak para girişinden , yabancı yatırımcıların artışından dolayı ekonomik rahatlama hasıl oldu. Körfez ülkelerindeki istikrarsızlık ve siyasal krizler sebebiyle Türkiye güvenli liman olarak görüldü. Kaçanlara Türkiye mesken oldu. Kaçakların büyük ekonomik ağırlığı ve mali yükü oldu. Bu yük her yıl katlanarak büyüdü. Yabancı yatırımcılar rantı yüksek olan konut sektöründe büyük rol oynadılar. En değerli arsalar ve alanlara kondular. Piyasalardaki fiyat istikrarını bozdular.
2001 de Türkiye brüt dış borç stoku 113$ milyar dolarken, 2017 de dış borç stoku 453$ milyara ulaştı. Türkiye 2017Ç4 toplam net borç stoku 291$ milyar dolar, kamu brüt dış stoku 136$ milyar, özel sektör dış borç 316$ milyara ulaştı.. Toplam borcumuz GSYH’nın % 53,5 üzerindedir. Bu oran derinden gelen bir krizin işaretidir. Kamu ve özel sektör borcumuz 5 kat büyümüştür. Borca dayalı bir büyüme görülüyor. 2017 Ç4 kamu brüt dış borcumuz 954 milyar TL , merkezi yönetim borcumuz 876 milyon TL oldu. Son bir yıl içerisinde özel sektör 520 milyar TL kur farkı yedi. Kamu brüt dış borç stokunun kur farkı 130 milyar TL kayıp verdi.
ENFLASYON BAZLI BÜYÜME DÖNEMİ
Türkiye ekonomisi 2014 yılına kadar nominal büyüme ve genişleme yapmıştır. Reel anlamda büyümeden bahsetmek çok zordur. Son 3 yıllık period içerisinde tüm ekonomik kazanımlar ve tasarruflar heba edildi. Döviz karşısında eridi ve kayboldu. Tüik tarafından açıklanan büyüme rakamları gerçeği asla yansıtmıyor. Makro ekonominin temel prensiplerine aykırı bir davranıştır. Gerçekler karşısında yanıltıcı ve oyalama görevi yapmaktadır. Devalüasyon ve resesyonun olduğu bir ülkede reel büyümeden bahsedilemez. Son 3 yıl içerisinde girdi maliyetleri ve fiyatlar her ay sıralı artıyor. Cari fiyatlar yıl bazında 30 % artış gösterdi. Yüksek fiyat ve enflasyon neticesinde her çeyrekte ortalama 25% bazındaki artış ; 7,4% ve 11,1 % nominal büyümedir. Enflasyonla oluşan rakamlar sanaldır. Yerel para biriminin değer kaybettiği bir ortamda büyümeden ve genişlemeden söz etmek rasyonelliğe aykırıdır. Akılcılığa ters bir düşüncedir.
HSYH 350$ MİLYAR DOLAR DEĞER KAYBETTİ…
2017Ç4 GSYH 3 trilyon 104 milyar 907 milyon dolar gerçekleşti. Dolar karşılığı 851$ milyar dolardır. Şayet 1$ 3TL olsa idi milli gelir 1 trilyon dolar üzerinde olacaktı. Şu an 1$ 4,70TL seviyesinde. Bu bedel 660$ milyar dolar eder. 2017 GSYH dolar bazında 350$ milyar eridi ve kayboldu. 2016 yılının GSYH karşılığı 862$ milyar dolar tutarken , 2017 yılı GSYH şu an 660$ milyar dolar yapıyor. Yoksullaşan, fakirleşen ve gerileyen bir konuma dönerken ekranlarda bangır bangır büyüme rakamları empoze ediliyor. Kamuoyu yanıltılıyor.
DIŞ TİCARET HACMİNDE BÜYÜME YOK…
2014 yılında dış ticaret hacmi 403$ milyar dolarken 2017 yılında 390 $ milyar dolar. Enflasyon bazında bile reel büyüme olsa bugün dış ticaret hacmi 600$ milyar dolar olması gerekirdi. 2018 yılı 5 aylık dış ticaret rakamı 172$ milyar dolar düzeyinde. 2018 yılı toplam 5 aylık ihracat 69$, ithalat 103$ milyar dolar. Üretim anlamında bir büyüme asla yoktur. Şirketler borçlarını ödemek için tüm olanaklarını ve fırsatlarını ortaya koyuyor. Son 3 yıl içerinde üretim yapan şirketlerde kar marjı yoktur. Maliyetler, kur farkları ve fiyat artışları şirketlerin satış ve fiyat politikasını aşırı yukarı itmiştir. İthalata bağımlı ürünlerin rekabet gücü global olarak zayıfladı. Cari açık nedeniyle ve yerel para biriminin değer kaybetmesiyle dış pazarları hızlı kaybediyoruz. İhracattaki elde etiğim rekabet gücü enflasyon karşısında eridi. Bu yüzden merkez bankasının müdahalesi yeterince etki yapmıyor. Döviz borcunun çok yüksek olması talebi artırıyor. Bankacılık sektörünün toplam brüt dış borcu 181$ milyar dolar. Sıcak paraya güvenerek üretimin ikinci plana atılmasının bedelini millet olarak ödüyoruz. ABD’nin sıkı mali disiplin politikası izlemesi gelişmekte olan ülkeleri aşırı etkiliyor. Dünya’da doların güçlenmesi bütçe ve cari açık veren ülkeler adına karanlık günler gelebilir. Bu dönem sanayiciler, kobiler , esnaf, mudiler ve bankacılık sektörüne derin felaketler getirebilir. 1994 ve 2001 krizinde borç yükü daha azdı.
MALİ DİSİPLİN ŞARTTIR….
Bu krizin diğer krizlerden en belirgin farkı dünyaya meydan okumanın karşılığıdır. Dış politikadaki yanlış siyasi davranışların ticarete alet edilmesidir. Taraflı siyasetin faturasıdır. Efeliğin ve kabadayılığın bedelidir. U dönüşlerin sonucudur. Tarım ve hayvancılığın ihmal edilmesinin neticesidir. Milli bütçeden dış ülkelere sürekli yardım edilmesi. Milli bütçeden vatanını terk edenlere 40$ milyar dolar masraf yapılması. Serbest piyasa ekonomisinin kartele ve tekelleşemeye dönüşmesidir. Sosyal adaletin ve ticari fırsatların kaymağının sürekli birilerine peşkeş çekilmesidir. Finansman maliyetlerinin ve faiz oranlarının artış göstermesidir. Yatırımların azalmasıdır. Orta tabakanın yok olmasıdır. Ülkenin zenginler ve garibanlar diye saflarının ayrılmasıdır.
Merkez bankası ve hükümet dövize karşı çaresiz kalmıştır. Bu vakitten sonra alınacak önlemler pansuman şeklinde bir müdahaledir. Çözüm için geç kalınmıştır. Merkez bankasının rezervi sorunu çözecek bir düzeyde değildir. Merkez bankası faiz artırarak veya piyasalara döviz sürerek sorunu çözme şansı sıfırdır. Ok yaydan çıkmıştır. Geri dönmez. Tren çoktan geldi ve geçti. Ortada bir mevta var. Bunu kaldırmak hükümetin ve milletin sırtındadır. Bu krizin ana sorumluları çapsız ve beceriksiz insanları SARAYA ve devletin kurumlarına atamaktır.
15 temmuz darbe girişiminden haberi olmayanlar, bu krizden de bir haberleri yok. Darbede onlarca şehit ve gazilerimiz oldu. Bakalım bu krizden ne kadar şirket kurban olacak….